Tiyatro Ak’la Kara Bodrum’un kurucusu, tiyatro oyuncusu, tiyatro yönetmeni, seslendirme sanatçısı, yazar ve öğretmen Kerem Kobanbay ile birlikteyim. Tiyatrolar Sokağı Festivali öncesinde hem festivali hem de yeni sezon oyunlarını konuşmak için bir araya geldik, benim bambaşka sorularım da var hem Kerem’e hem de oyuncu arkadaşı, rol arkadaşı, hayat arkadaşı, yoldaşı Aslı Kobanbay’a, siz yine keyifle okuyun diye 🙂
Pınar Pişkin: Geçtiğimiz sezonun etkileyici, sarsıcı oyunu Gardner McKay’in Oyuncakçı oyunundaki rollerinizle Direklerarası Anadolu Ödülleri’nde Aslı Kobanbay “En İyi Kadın oyuncu” ve Kerem Kobanbay da “En İyi Erkek oyuncu” ödüllerini kucakladınız. Tüylerimizi diken diken eden, oyundaki karakterin yerine seyircinin kendini koyarak sarsıldığı bir oyundan söz ediyoruz, oyuna, role adanmışlık, emek, efor ve zamanın sonunda gelen böyle bir ödül nasıl hissettiriyor?
Aslı Kobanbay: Ben sonuçtan çok süreçten beslenmişimdir. Gerek seyircimizin ilgisi ve övgü dolu yorumları, gerekse aldığım ödül hiç kuşkusuz çok gurur verici ama tüm bunlar kadar karakteri çıkarırken girdiğim yolculuğun bana kattıkları ve hissettirdikleri de bir o kadar değerli.
Kerem Kobanbay: O oyunun tam 10 yıldır peşindeydik. Yıllarca telifi elden ele dolaştı ama telifini alan kimse oyunu oynamadı. Sonra telif açığa çıktı, bu sefer de yazarın ajansı değişti. Sonuç olarak uzunca bir süre sabırla bekledik ve sonunda oynamayı başardık. Başından sonuna çok keyifliydi. Çıkışta bana korku dolu gözlerle bakan kadın seyircilerimiz oluyordu. (Gülüyor)

Pınar Pişkin: Bodrum’da artık yerleşik bir tiyatro izleyicisi var diyebilir miyiz? Yoksa artan Bodrum nüfusuna rağmen “aradığımız tiyatro izleyicisine hala ulaşılamıyor!” mu?
Aslı Kobanbay: Kendi tiyatromuz adına söyleyebilirim ki, artık oturmuş bir seyircimiz var. Ne mutlu bize ki, oyunlarımızı devamlı takip ediyor ve her oyunumuza geliyorlar. Ama hala bizim de içinde olduğumuz tiyatrolar sokağından haberi olmayanlar da var.
Kerem Kobanbay: Sanırım bu tamamen işinizi nasıl yaptığınızla ilgili. Biz tiyatronun fuayesinden salonuna, kulisinden dekoruna, oyun seçiminden kadrosuna kadar son derece ince eleyip sık dokuyoruz. Sağ olsun seyircimiz de işimize olan bu aşkımızı takdir ediyor.
Pınar Pişkin: Aslı, Bodrum Tiyatrolar Sokağı Festivali bir anlamda da tiyatronun varlığını, oyun izlemenin başka bir seyir keyfi olduğunu hatırlatma amacı da taşıyor değil mi, tiyatro sezonunu bir tiyatro festivali ile açma düşüncesi çok güzel. Tiyatro Ak’la Kara Bodrum’da bu sezon hangi oyunları izleyeceğiz?
Aslı Kobanbay: 8-14 Ekim tarihleri arasında 2.Tiyatrolar Sokağı Festivali ile sezonu açıyoruz. Bu sene iki farklı oyunla seyircimizle buluşacağız. Biri “Şebnem Pişkin’in yazdığı ve Kerem’in yönettiği “Kırık Ney” adlı bir dram ve diğeri de Kerem’in yazıp yönettiği “Üç Kafadar “adlı bir kapı komedisi. Oyunların ikisi de birbirinden keyifli.
Pınar Pişkin: Kerem, oyunları yazarken ya da okurken hangi rolü oynamak isteyeceğine o esnada mı karar veriyorsun, bu sezon oyunlarında canlandırmayı hayal ettiğin bir Neyzen Tevfik’ten bahsedebilir miyiz yoksa sanatçı oynadığı role kendini, kendi yorumunu mu katar, senin role girmen, rolü bürünmen nasıl bir süreç, kendini hazırlama ritüellerin falan var mı?
Kerem Kobanbay: Neyzen Tevfik hepimizin olduğu gibi benim de idollerimden biridir. Dünya görüşü, felsefesi, dik duruşu ve hiciv gücünden hep çok etkilenmişimdir. Uzunca bir süredir bir Neyzen oyunu yazma planları kurarken, bir yazar arkadaşım -tanır mısın bilmem- Şebnem Pişkin Kırık Ney oyunuyla çıkıp gelince hiç tereddütsüz repertuara aldık. Ve ortaya çok keyifli bir iş çıktı.
Pınar Pişkin: Tüm Komedi Oyunları adıyla yeni kitabın Kent Kitap’tan çıktı hayırlı olsun. Aklı Olan Durmaz, Herkes Aynı Hayatı Yaşar, Arsız Davet, Üç Nokta, Üç Dahi, Üç Kafadar oyunları yer alıyor. Üç Dahi’yi izledim, Üç Kafadar’ı da festivalde izleyeceğiz. Yazdığın komedi oyunlarını bir kitapta toplama fikrinden baskı diyene süreç nasıl geçti?
Kerem Kobanbay: Açıkçası, dünya standartlarında kapı komedisi yazmak çok kolay bir iş değil. Çok ciddi bir matematiği var ve dünyada Ray Cooney gibi, Michael Frayn gibi çok büyük ustaları var. Ben de naçizane bu formülü çözmüş bir Türk yazarı olarak bir çok ödül almış, binlerce seyirci tarafından ayakta alkışlanmış oyunlarımı bir kitapta toplamak istedim. Şebnem de beni kendi yayınevi ile tanıştırdı ve bir anda 500 sayfalık külliyatımı ellerimin arasında buldum. Çok mutluyum.
Pınar Pişkin: Yazma aşkı ne zamandır var, yoksa insan önce belli bir dolma/doyma noktasından sonra mı taşmaya-yazmaya başlıyor?
Kerem Kobanbay: Çocukluğumdan beri yazıyorum desem yalan olmaz. Yazmak kendine ait bir dünyada yeni dostlar edinme hali gibi bir duygu. Karakterlerin sana asla kazık atmaz, arkandan konuşmaz, son derece gerçektirler. Oysa maalesef nice gerçek insan son derece sahtedir. İşte bence bir yazar bu sebepten ötürü yazar.
Pınar Pişkin: Kendimi çok şanslı hissediyorum ki seni ve Aslı’yı uzun süredir tanıyorum, bu tanıma, bilme bilgime dayanarak şunu söyleyebilirim ki “çok güzel bir denge” var hayatınızda, üretim, çalışma, okuma, hayırlı meşgalelerle uğraşma, çocuklarla geçirilen nitelikli zaman, birinden çalınan ve diğerine aktarılan bir dengesizlik söz konusu olmadığından olsa gerek, yaşam bir sevgi ve denge ekseni üzerinde kurulduğundan çok güzel akıyor. (Naçizane görüşümle haddimi aşan bir yorum ise lütfen kusuruma bakma…) Denge ile ilgili neler söylersin?
Kerem Kobanbay: Öncelikle uzun süredir tanışma konusundaki o şans karşılıklı. Bireyler karşılıklı temiz duygular, saygı ve gerçeklikle sürdürebilir ancak dostluklarını. “Denge” Müşfik Hoca’nın (Kenter) birinci, olmazsa olmaz dersiydi okulda. “Dengeyi bulun” diye tekrarlayıp dururdu sıkılmadan. Biz de hayatımızda bunu oturtmaya özen gösteriyoruz haklısın. Çünkü hayat ince bir ipin üzerinde gözü kapalı yürümeye benzer. Dengeyi bulamazsak mutlaka düşeriz.
Pınar Pişkin: Sevgili Aslı ve Kerem yoğun programınız ve provalar arasında ayırdığınız vakit ve samimi röportaj için çok çok teşekkür ederim.
Çünkü Tiyatro iyidir, tiyatroda buluşalım.