8-14 Ekim tarihleri arasında 2. Tiyatrolar Sokağı Festivali ile Bodrum’da sonbahar daha da keyifli geçecek. Bodrum Tiyatrolar Sokağı’nda “Ve perde” diyecek oyunlar bizi kozalarımızdan çıkmaya, tiyatroya, birbirinden farklı karakterlerin gözünden kendimize bakmaya çağırıyor.
Deneme Sahnesi, yer değiştirebilir bir platform sahnedir. Oyunun türüne göre, seyirciyi bazen ortaya, bazen de sahne yanına alarak oyuna dahil eder. BDS (Bodrum Deneme Sahnesi)’nin kurucusu, tiyatro yönetmeni Arif Akkaya, yoğun prova programı arasında sorularımı keyifle yanıtladı, keyifle okuyun diye:-)

Pınar Pişkin:Arif Hocam Tiyatro Festivali heyecanı nasıl bir heyecan, bu yorgunluğu özlemiş misiniz? Yorgunluklar paylaşılıyor mu, ne söylersiniz?
Arif Akkaya:Ne saçma sapan bir soru değil, ne anlamlı bir soru çünkü biz BDS olarak ya da özel tiyatro olarak bir tiyatro festivali yapmayı ne zamandır düşünüyorduk. 1. Tiyatro
Festivali buluşmasını pandemi öncesinde Bodrum’da BDS olarak ilk biz yaptık. Şöyle özledik, kadrosuzluktan ve pandemi zamanından dolayı seyirciyle neredeyse 1,5 sezondur
buluşamamıştık, festival programında 3 oyunla seyircinin karşısında olacağız. Özlem Uslu’nun tek başına bir çok farklı rolü oynadığı Masal Toplayıcısı, yetişkin sınıfının bu sezon için revize edilen komedi oyunu Yanıp Sönen Işıklar ve bu sezonun bomba gibi oyunu Karmaşık İlişkiler ile festival programındayız. Özlem Uslu ile birlikte yazdığım durum komedisi Karmaşık İlişkiler 12-13-14 Ekim’de 20:30’da Bodrum Deneme Sahnesi’nde
seyircisiyle ilk kez buluşacak.

Pınar Pişkin: Sahneye koymak için seçtiğiniz bu oyunların özelliği nedir?
Arif Akkaya: Özelliği şu, daha önce yaptığımız Uçlar, Düğüm gibi oyunlar meselesi olan, derdi olan oyunlardı ama bunun karşılığını Bodrum seyircisinde bulamadığımız için bu sezon açıkçası komedi ile başlayalım hatta 2 komedi ile başlayalım derdindeyiz. Komedi ile seyirciyle buluşup sonra istediğimiz başka bir dram varsa belki onunla ikinci tura girme derdindeyiz. Bağımsız ve özel bir tiyatroyuz, istediğimiz oyunları istediğimiz gibi yapma
şansımız var, herhangi bir kurum olmadığımız, sansür vs dışında olduğumuz için bu anlamda özgür davranmak istiyoruz.
Pınar Pişkin: Size bir oyun ismini söyleyeceğim, ne hissettiriyor merak ediyorum; “Kuş Operasyonu” ile ilgili neler söylersiniz?
Arif Akkaya:
Kuş Operasyonu, Macit Koper’in sahneye koyduğu çok severek oynamaya çalıştığımız bir oyundu. O zaman ben oyunculuk yapıyordum, Kuş Operasyonu bir Balkan oyunudur ve aktör olarak çok keyif aldığım bir oyun oldu, orada savaşın zalimliği ile bombardıman sırasında kulakları sağır olmuş ama kendini aktör zanneden akıl hastahanesindeki bir deliyi oynuyordum. Duyma yetisini kaybetmiş, insanların dudaklarını okuyarak insanları takip eden bir askeri oynuyordum. Kompozisyonları çok güzel yazılmış, meselesini çok güzel ortaya koyan güzel bir oyundu.
Pınar Pişkin: Sahnede ağladığınız başka oyunlar da var mı Kara Sohbet’ten sonra?
Arif Akkaya: Bir eleştirmen yazısında Arif Akkaya sahnede gerçekten ağlıyordu yazmış. Saçma sapan, yani bunlar kendilerini eleştirmen ya da entel sanıyorlar, bir oyuncu sahnede
ağlar da güler de her şeyi yapar; palyaço neyse, oyuncu neyse, aktör neyse, oyun neyse, rolün gereğini yapar; o anlamda ağlanır da gülünür de, gerçekten ağlamak diye bir tabiri saçma sapan buluyorum. Amelie Nothomb’un yazdığı Kara Sohbet keyifli ve zor bir oyundu, Yönetmen Arzu Bigat Baril ile çalıştık. Arzu Bigat bana o oyunu Antalya’ya tatile giderken verdi, ben oyunu uçakta okudum. Uçaktan indiğimde hikaye bitmişti, “Jeremy Angus’u oynamak isterim” dedim, bütün bu hallüsinasyonları gören adamın bir iç hesaplaşması var. Havaalanının bekleme salonunda
saatlerce uçağının rötarından dolayı bekleyen bir adamın kendi kendine konuştuğu ve saatler sonra duvara kafasını vurarak parçaladığı bir gazete haberinin hikayesinden yola
çıkarak oyuna kişilik bölünmesini, adamın çok boyutlu olmasını koymuş. Bir aktör olarak yelpazeniz ne kadar genişse, her türlü rolü oynamak, seyircinin anlayabileceği gibi her türlü
hüneri sahnelemek oyuncunun işidir, ağlarız da yeri gelirse sahnede s.çarız da .-) korkmayız duygumuzu belli etmekten ki oyunun, duygunun, karakterin değerini verebilelim, yani öyle
boyutlu bir şeye boyutsuz bir şey yapmak da aktörlüğü küçümsemek olur açıkçası öyle bir oyun için.

o kadar çok oyunculuktan anlamayan yönetmenle
çalıştım ki yönetmen koltuğuna geçmem gerekti, oyunculuğu bitirmem gerekiyordu, yıllar önce Roberto Ciuli ile başladığım yolculuk en son Danton’un Ölümü’nde oynayana kadar
Roberto Çulli ile sürdü.
Pınar Pişkin: Peki biz neden sizi aktör olarak görmüyoruz, sizi neden sahnede görmüyoruz?
Arif Akkaya: Türk Tiyatrosunda bence doğru dürüst yönetmen yok. Danton’un Ölümü’nde Roberto Ciuli ile çalıştığım zaman oyunculuğu bırakmaya karar verdiğim zaman oldu.
Roberto Ciuli’ye özellikle yurtdışında yaptığı işlerden, yazdığı yazılardan, tiyatro biçiminden dolayı daha konservatuardan itibaren uzaktan uzağa hayranlık duyardım ama tanışmazdım.
Şehir Tiyatrosunda ve Özel Tiyatroda çalıştığımız bütün yönetmenler oyuncuyu oynatmaya değil, oyuncunun oyunculuğu ile ilgili bir derdi söylemeye değil, daha çok mizansene yönelik
olduklarından, oyunculuğumu geliştirmeyen yönetmenlerle çalıştım. Benim yönetmen olmaktaki hikayem, oyuncuya koçluk yapmak, onun babası olmak, annesi olmak, onun
sıkıntılarını dertlerini yaslayıp unutabileceği bir alan yaratarak, onu oynatmak. Bunun için oyunculuktan anlamak gerekiyor ama ben o kadar çok oyunculuktan anlamayan yönetmenle
çalıştım ki yönetmen koltuğuna geçmem gerekti, oyunculuğu bitirmem gerekiyordu, yıllar önce Roberto Ciuli ile başladığım yolculuk en son Danton’un Ölümü’nde oynayana kadar
Roberto Çulli ile sürdü. Orada da kötü oynamadığmızı hatırlıyorum, iyi bir iş çıktı, ben dedim ki oyunculuğu bırakıyorum.
Pınar Pişkin: Tiyatro disiplin işidir diyorsunuz hep, oyuncu kondisyonu nedir ve oyunu doğru oynamak ne demek?
Bu Yıldız Kenter’in lafıydı, biz ondan çok başka şeyler de öğrendik tabiki. Yıldız Hoca’nın lafı şudur: “kötü oynayabilirsiniz, iyi oynayabilirsiniz rolü ama yanlış oynayamazsınız” derdi.
Bir karakter vardır, orada bir kadın var, devamlı temizlik yapan, yalnız kadın diye bir oyun var, mesela bu kadını ay şekerim diye oyanayamazsınız, bu kadın ev kadını, bu kadın İtalyan sınıfının altında varsıl bir kadın, karakteri yanlış oynadığınız zaman, metin bağırmaya başlar, seyirci bunu anlamayabilir ama biz mesleğimize ihanet etmemek anlamında hem disiplini hem de doğru oynamayı bilmek zorundayız, çünkü meslektaşlarımız çok da iyi işler
yapmıyor, çok doğru şeyler yapmıyor ticari kaygılardan dolayı.
OYUNA SANSÜR: “OYUNUN DEKORLARI SAHNE TAHTASINI ÇİZİYOR”
Stanislav Stratiev’in yazdığı Arif Akkaya’nın yönettiği Şehir Tiyatroları’nın oyunu Otobüs sansüre takılınca hayat rotasını Bodrum’a çeviren Arif Akkaya oyuna Türk siyasa tarihinin
50-60’lardan başlayan karikatürleri ile beraber bir yolculuk koyar, böylelikle Türk siyasasına Erbakan’lardan Tayyip Erdoğan’lara kadar olan süreç dahil olur, ülkede her ne olmuşsa, 12
Eylül, sefalet, yağ kuyrukları, anarşi vs. hepsi oyunda gösterilir.
Peki ne mi olur? Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin, oyunun dekorlarının sahne tahtasını çizdiği gerekçesiyle
oyunu kaldırır. Ve işte böylece Arif Akkaya rotasını ve yönünü Bodrum’a çevirir, sansürü, kalabalığı, şehri-İstanbul’u geride bırakır Bodrum’a Deneme Sahnesini kazandırır.