
Vedat Ozan deyince hemen herkesin benzer cümleler kurduğuna şahit olabilirsiniz. “Koku ve tat alanında Vedat Ozan bulunmaz bir derya”, “anlatımına doyamadım”, “Türkçeyi mükemmel kullanıyor”, “25 dakikaya neler sığdırdı”, “doktora tezi hazırlar gibi hazırlanıyor”…

Vedat Ozan’ın dört kitaplık “Kokular”, “Parfümler”, “Kültürler” ve “Lezzetler” serisi koku ve tat duyularımızla ilgili biricik başvuru kaynakları olarak hayatımıza değer katıyor.
Koku uzmanı, parfümör, yazar ve eğitmen Vedat Ozan’ı Bodrum’da da dinleme hayalimi saklı tutarak Vedat Hocam ile Bodrumania için yaptığım röportajla sizleri baş başa bırakıyorum. İyi okumalar:-)
Pınar Pişkin: Vedat Hocam sizin kokuyu alma şekliniz bizden farklı mı?
Vedat Ozan: Kokuyu alma şeklim değil ama kokuyla ilişkim farklı. Kokuyu toplam olarak değil bileşenleriyle tanıyorum. Bizler günde yaklaşık 23.000-24.000 kere koku alıyoruz, yani nefes almamızla eşdeğer sayıda. Öksürük şurubundan yüzümüze sürdüğümüz kreme, ayakkabı boyasından çamaşır yumuşatıcısına hayatımızın her alanında hemen her ürünün kokusu var.
Pınar Pişkin: Günü bölümlere ayırsak sabahtan yatmaya gidene kadar kokuları güne yaysak hangi kokuyla başlıyor gününüz ve hangi kokularla muhatap oluyorsunuz?
Vedat Ozan: O kadar çok değişik kokuyla muhatap oluyorum ki gün içinde. Ne iş yapıyorsam onunla ilgili bir koku var ortamda. Burada pastırma, kaşar peyniri kokusu ya da gül kokusu da duyabilirsiniz, hiç anlamlandıramadığınız doğada olmayan bir kokuyu da duyabilirsiniz. Sunuma hazırlanıyor ve sunum içinde kullanacağım bir koku hazırlıyor isem neyin ne olduğunu kendim ikna olana kadar deniyorum. Dolayısıyla da o an hangi projede çalışıyorsam o koku oluyor ortamda ve saat mefhumu da olmadan oluyor. Malzemelerin saf halleri ile seyrelmiş halleri arasında fark var. Örneğin sotolon diye bir malzeme var, saf halini kokladığınızda çemen gibi kokar burada pastırma kokusu alırsınız, seyreldiğinde akçaağaç şurubu kokar.

Fatma Güner Üstüner Pala, Pınar Pişkin
Semtlerin bir kokusu var tabiki ama bunlar hiç bir zaman sabit değiller
Pınar Pişkin: İstanbul’un hangi semtlerinde daha çok zaman geçirdiniz, semtlerin kendine has kokusu var mı, peki İstanbul nasıl kokuyor?
Vedat Ozan: Çocukluğuma ait anıların kokulu olduklarını söyleyebilirim. Arnavutköy’de doğdum. En çok zamanım Büyükdere’de geçti, ilkokula orada başladım, ortaokula orada gittim, lise 1-2’ye kadar Büyükdere’de uzun zaman geçirdim. Sonra Gayrettepe sonra Üsküdar’a geldim. Gayrettepe hariç Boğaz’dan uzaklaşmadım, deniz hep yakınımda bir yerdeydi.
Benim çocukluğumu geçirdiğim Büyükdere’nin kokusu ile şimdiki kokusu arasında dünya kadar fark vardır. Benim yapacağım koku tarifinin anlamlı olacağını zannetmiyorum. O zaman orada marangoz, kasap, manav vardı bugün onların hiçbirinin kaldığını zannetmiyorum, artık zincir marketler üzerinden bu alışverişler gerçekleştiriliyor.
Hatta fırınlar bile yakında ortadan kalkacak çünkü marketlerin içinde bile artık fırın üniteleri var. Oturduğumuz evin tam karşısında bir fırın vardı, her evden çıktığımda pişmiş ekmek kokusu gelirdi burnuma. Şimdi oraya gitsem fırın da yoktur, egzos kokusu gelir.
İstanbul’un kokusunda merkezin Boğaz tarafında olmasından sebep hafif deniz kokusu, iskele yakınlarında simit arabalarının simitçilerin olmasından sebep simit kokusu var. Ancak özele indiğimizde sabit bir kokudan bahsedebilmek mümkün değil.
Çocukluğumda Karaköy’de demirci atölyeleri vardı sonra hipster dönüşümü oldu, her yer hamburgerci ve cafelerle doldu, bütün koku profili değişti. Üsküdar’da çok attar (aktar doğru bir kullanım değil doğrusu attar, ıtırdan gelir) vardı. Nalburların olduğu sokak bugün Üsküdar’da “gastronomi” sokağı oldu, cafeler, pastacılar var. İstanbul’u devamlı dönüştürüyoruz.
Pınar Pişkin: ‘Koku Temel Eğitim Programları’ düzenliyor, eğitimlerin yanı sıra farklı ürün ve markalar için koku da tasarlıyorsunuz. Kokunun lezzet almadaki önemine ilişkin geçmişe göre son yıllarda oluşan farkındalık birbirinden farklı tadım deneyimlerini de birlikte getirdi, sizi de bu deneyimlerin önemli bir tarafı olarak görüyoruz. Sorumu şöyle soracağım koku ve kimyasal duyular üzerine bilgi, tecrübe ve birikiminize istinaden sizden hangi alanlarda danışmanlık bekleyebiliriz?
Vedat Ozan: Kimyasal duyular, koku, aroma, temel tatlar üzerinden olabilir. Tat dediğim zaman temel tat olarak yani tatlı tuzlu, acı, ekşi, umamiyi kast ediyorum. Bunların hepsinin bir araya geldiği lezzet dediğimiz kavram olabilir veya yenilemeyen kokular ise sürülebilir parfümler olabilir. Ama şey olamaz mesela işlevsel parfüm dediğimiz bir çamaşır deterjanı kokusuna benden çok yardım alamazsınız çünkü o ortamı çok bilmiyorum. Ama bir çamaşır tozu üreticisi gelip de bana bunu nasıl kokulandırayım dese şöyle kokulandırırsan temizlikle doğru bir ilişki kurulur diyebilirim ama o kokuyu ben üretmeyebilirim, benim ürettiğim koku malzemesini taşıyacak olan şey parfüm şişesinin içinde alkol, ben onunla çalışmayı biliyorum ama çamaşır tozunun içindeki kokuyu taşıyacak başka bir malzeme ben onunla çalışmada yetkin değilim.
Pınar Pişkin: Yaşam evrelerinde koku ile olan bağımız nasıl değişiyor, dönüşüyor? Yaş aldıkça gözlerimiz, kulaklarımızdaki hassasiyet kaybı koku duyusu için de geçerli midir?
Vedat Ozan: Bütün canlılar doğaya genetik aktarım yapmak ve yaygınlaştırmak için geliyor. Koku duyusunda da bu geçerli, duyularda; kokuda, görme veya işitmede hassasiyetin azalması yaş almayla beraber gerçekleşiyor, 35 yaş sonrasında azalma başlıyor, 60- 65 yaşla birlikte ivme daha sertleşiyor.

EN KÖTÜ SORU SORULMAMIŞ SORUDUR
Pınar Pişkin: Yazıyorsunuz, kitaplarınız için de farklı mecralar ve atölyeleriniz için de okuma ve araştırmalarınız devam ediyor. Biz sizi dinlerken de okurken de gerçek anlamda bilgi edindiğimizi iliklerimize kadar hissediyoruz bu nasıl oluyor? Doğru soruları sorup doğru yerlere mi bakıyorsunuz, araştırmalarınız sırasında dönüp dönüp tarihin bir dönemine, bir kültüre ya da belirli bir coğrafyaya bakıyor musunuz?
Vedat Ozan: Ben wikipedia değilim ki madde olarak yazamam. Bir bilgiyi de aktarabilmek için hikâyenin içinde sunmak zorundasınız onu. Yani çocuklara niye masal yazılıyor, hep anafikir diye bir kavram var, o anafikir masalın içinde veriliyor. Anlattığınız hikâye sizi tatmin eden bir hikaye olursa karşı tarafa da geçebiliyor, siz de hikayenin içinde bütün katmanlarıyla beraber değerlendirebiliyorsunuz. Mesela burada kahve konuşuyoruz; kahve dediğimiz zaman niçin kahvenin yetiştiği yer değil dünyanın bir ve iki numaralı üreticisi? Bir numaralı üretici Brezilya’da çıkmadı kahve, dünyanın iki numaralı kahve üreticisi Vietnam’da da çıkmadı kahve. Bunu merak etmez misiniz niye buraları oldu diye? Bunu merak ettiğiniz zaman sömürgecilik tarihinden başlıyorsun soğuk savaşa kadar geliyorsunuz, bir sürü şey etkilemiş o insanları. Brezilya kahvesi diye bir şey biliyoruz Vietnam’da kahve yapılıyor. Niye orada yapılıyor, oranın doğasında aslında kahve yok, kahve Yemen’den gelir diye bir laf bile var biliyorsunuz, çok ilginçtir hikâyesi. Doğu Almanlar’da bir kahve krizi yaşanması, Doğu Alman parasının dünyada bir değişim değerinin olmaması dolayısıyla onların da kendilerine yakın rejimlere gitmeleri. Vietnam’a eleman ve ekipman desteği vererek “Yoldaş, bize kahve üretin” demeleri, Doğu Almanya neresi Vietnam neresi ama geldiğimiz noktada Vietnam dünyanın kahve üreticisi oldu. İlk başta Doğu Almanya bile yok, ilk başta Batı Almanya var. Doğru soruları sorduğumu sanıyorum, en kötü soru sorulmamış olan sorudur.

Bu nedir diye baktığımda coğrafya bunun arkasından geliyor. 1600-1800 arası dünya tarihi benim çok ilgimi çekiyor diyebilirim. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve Hollandalıların Birleşik Doğu Hindistan şirketi. Bu iki şirket ve bu iki şirketin dünyanın bugünkü ekonomik ve sosyal sistemlerine olan etkilerinden kurtulamıyorum, hep dönüp dönüp oralara bir şekilde gidiyorum. Bu iki şirket ve bu iki şirket gibi olamamış ama olmaya çabalamış diğer şirketler, Fransızların da Hindistan şirketi var ama hiç bir zaman İngilizlerinki gibi olamıyorlar, olamadıkları için de zaten dünyanın hâkimi İngilizler oluyor.
Bu şirketlerin hepsi aslında kokulu malzeme ticareti yapmak üzere kurulmuş şirketler, baharat ticareti yapmak için kurulmuş şirketler dolayısıyla sosyal olarak ilgimi çektiği gibi duyusal olarak da benim ilgimi çekiyor.
Kokuyu ilk kullananlar inanç sistemleri, o zamandan beri koku bizim hayatımızda var
Pınar Pişkin: Pazarlama dünyasının kokuyu keşfetmesi hangi sektörlerin önünü açtı, kokuyu kullansa dahi işi zor olan markalar ve ürünler var mı Vedat Ozan için?
Vedat Ozan: Kokuyu kullansa dahi işi zor olan yok. Doğru kokuyu bulamadığı için işi zor olan var. Yoksa nasıl görmek ve işitmek duyusal araçlarımız ise koklamak da bizim bir duyusal aracımız. Doğru mesaj verildiği zaman o duyusal araç işlevini yerine getirebilir. Pazarlama dünyasının kokuyu keşfetmesi inanç sistemleri ile ortaya çıktı. Biz sadece ürün ve hizmet pazarlamanın ötesinde inancı da pazarlıyoruz. İlk ortam kokulandırmayı da inanç sistemleri yaptı. Kilisede tütsü, cami avlusunda miski, gülü, amber duyarsınız.
Evliya Çelebi “Kara Amid’de, yani bugünkü Diyarbakır’da İpariye Cami var, cami yapılırken minarenin harcına 60 okka misk karıştırılmış” diyor. Güneş çıktığı zaman sıcaklıkla birlikte moleküller yükselsin etrafa kokulu bir mesaj verelim diye.
Pınar Pişkin: İş hayatına atıldığınız uzun yıllar mesai harcadığınız ithalat ve pazarlama alanında çalışırken zaman içinde kendinize ait bir manuel bir check list oluşturmuş muydunuz, neler söylersiniz?
Vedat Ozan: İthalat ve pazarlama yaptım. Ürününüzü kendiniz çok iyi tanımlamanız lazım. Ben külotlu ithal ettim ve sattım. Ama sadece bir çorap satmıyorum sadece ayağı örtmüyor, sadece üşümenin ötesine geçmiyor onunla beraber siz sosyal alana kendi kişiliğinize dair bir mesaj taşıyorsunuz. Bunu fark edip de o taşınmak istenen mesajın üzerinden söylemde bulunduğunuz zaman sadece bir çorap satıcısı olmaktan çıkıyorsunuz “ideal kişilik” satıcısı haline dönüyorsunuz. Zaten pazarlama da bunun üzerine dönüyor. Şimdi bakıp bir check list çıkartırım belki ama o zaman öyle bir rehber oluşturmamıştım kendime.
Pınar Pişkin: Yapmayı arzu ettiğiniz ama teknik ya da farklı bir kaynak kısıtı nedeniyle hayata geçiremediğiniz bir projeniz var mı?
Vedat Ozan: Bunu ben keşke yapsaydım dediğim oldu. Çok meşhur bir Fransız hardal markası vardır onların Paris’te bir dükkanını görüp hayran olmuştum. Hardal tek bir ürün, 40 çeşit aroması var, fesleğenli hardal, trüflü hardal, sarımsaklı hardal bu çok zekice çünkü tek bir ürün çok fazla stok gerektirmiyor. Tek bir ürünü bulunduruyorsunuz onun içine miligramla aroma koyuyorsun birden ürünün şekli değişiyor, algısı değişiyor, fiyatı değişiyor vs. Gazoz gibi bir şey aslında onda da şekerli karbonize su içine ne aroması koyarsan cola oluyor fanta oluyor falan. Bu tip tek bir şeyle küçük bir dokunuşla değiştirebilen şeyler çok hoşuma gidiyor, hardal için bunun gerektiği yere gelemediğini düşünüyorum hala biz normal hardal koyuyoruz, zeytinyağı bile kendini daha çok çeşitlendirdi, biberlisi var, trüflüsü var. Aroma çok güçlü bir araç, sabit ve çok pahalı olmayan bir bazın bir aromayla birden katma değeri yüksek bir hale gelebilmesi bana çok önemli bir iş planıymış gibi geliyor.
Pınar Pişkin: Yaşasaydı tanışmayı arzu ettiğiniz sormak istediklerim vardı dediğiniz bir parfümör ya da yaratıcı işlerle uğraşan bir guru var mı?
Vedat Ozan:1930’larda yaşamış bir kimyagerle tanışmak isterdim. Nobel ödülü de alan Hırvat kimyager Leopold Ruzicka bugün kullandığımız pek çok kokulu malzemenin moleküllerini ayrıştıran ve sentezleyen kişidir. Parfümörlerin elindeki ham maddeleri tasarlayan insanlardan biridir, o olmasaydı bugün bu parfümlerin bir çoğu olmazdı.
Pınar Pişkin: Yapay zekâ, koku konusuna da el atar mı?
Vedat Ozan: Yapay zekâ ile yolu kısaltmayı amaçlayan bir sürü koku şirketi var aslında, ama iş şuraya gelir mi, daha doğrusu ondan eminim ki iş oraya gelmeyecektir. Yani yapay zekanın tasarladığı parfümleri satın almak gibi bir şey. Çünkü biz parfümleri nasıl koktuklarından ziyade hangi kimliği temsil ettiklerine bakarak alıyoruz.
Yani bir tarafta Christian Dior var bir tarafta xp3846 diye bir bilgisayar var. Hangisinden satın almak bize daha tatmin verir, hangisinin kokusunu kullanmakla sosyal ortamda kendimizi belli bir kimliğin altında hissedebiliriz. Marka ve soyut değer kavramını tamamen ortadan kaldırırsanız tamam yapay zekânın ürettiği parfümü alalım. İlk 1-2 sene belki yapay zekânın ürettiği parfümü satın almak da ayrı bir soyut değer olacak, merak unsuru olacak yani onu kullanmış olmakla ne kadar ilerici, yenilikçi, inovatif görüneceğiz filan diye belki olabilir ama soyut kavram diye bir değer var. Dini nasıl yok sayamıyorsak, markaları da yok sayamayız.
Pınar Pişkin: Vedat Hocam gençler her şeyi biliyor, sizin gözlemlediğiniz ve gençler şunu erken fark etseler ya da şunu bilseler hayatları kolaylaşır diyeceğiniz bir şey olur mu, gençler neyi ıskalıyor olabilirler?
Vedat Ozan: Ben bu yaştan gençlere bir şey söylemeyeyim çünkü ben de gençken başka şeylerin peşinde başka şeylerim eksik olarak yaşıyordum. Bir şekilde herkes kendi eksiklerini tamamlayacak, yeni eksikler oluşturacak. Çünkü siz “gençler” dediğinizde orada benim için kayıp bir cennet var, 66 yaşındayım, gençlik dediğiniz zaman benim asla gidemeyeceğim bir nokta var: e tabii “yerden yere vuracağım” onları (şaka yaptığını belirterek gülüyor).
Vedat Ozan’ın kokular özelinde içinde kalan bir ukde yok. 20 yıldır araba kullanmayan Vedat Ozan “ama bir Porsche 911 kullanmak isterdim” diyor.
Bir sonraki röportajımızda lezzetleri konuşmak üzere Sevgili Vedat Ozan’a sohbetimiz ve ayırdığı zaman için tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
KOKUYA DAİR AÇ PARANTEZ BİR KAÇ BİLGİ NOTU
*Parfüm satın almaya gittiğinizde üzerinde herhangi bir koku olmaması gerekir. Hatta parfüm dışında losyon, krem gibi kokulu olan ürünler seçeceğinizde de bu geçerli.
*Parfümü seçerken zaman ayırmanız şart. Parfüm statik bir şey değil, zaman içerisinde değişen bir yapıya sahip. İlk 15 dakika içinde satın aldığınız parfüm 2 saat sonra daha farklı kokacaktır. Parfümü ten üzerine uyguladıktan sonra altı-sekiz saat bekleyip öyle satın almak gerekir.
*Bizim kötü bulduğumuz bir koku başka bir kültürde, toplumda baş tacı edilebilir dolayısıyla evrensel olarak iyi veya kötü koku diye bir şey yoktur.
*Koku duyusu diğer duyularımızdan farklı, şöyle ki koku duyumuza gelen uyaranlar herhangi bir filtrasyona uğramadan doğrudan bellek ve duygu durum işleme merkezimize yönlendiriliyor dolayısıyla kokulara verdiğimiz tepkiler duygusal tepkiler oluyor.